En keyifli anlarımızda da o türküyü söyledik, en hüzünlü anlarımızda da. Gülerken de yalan dünya dedik, hüzünlüyken de yalan dünya dedik. 

Hep sen mi ağladın, hep sen mi yandın
Ben de gülemedim yalan dünyada
Sen beni görünce mutlu mu sandın
Ömrümü boş yere çalan dünyada
Ah yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada türküsünü hem söyledik, hem de dinledik. 

Bağlamayı adeta ağlatan, parmaklarının değdiği her telinden ayrı ayrı nağmelerle o yanık sesi ve gelenekten gelen o kendine has, eşsiz yorumuyla gönüllerde taht kuran "Garip"in,  "Bozkırın Tezenesi" Neşet Ertaş'ın aramızdan ayrılışının 12'nci yıldönümünde bir kez daha sevgi, saygı, hürmet, rahmet ve minnetle anıyoruz.

Orta Anadolu Abdal kültürünün son temsilcilerinden olan Türk halk ozanı Neşet Ertaş, 1938 yılında Kırşehir'in Çiçekdağı ilçesine bağlı Kelismailuşağı Köyü'nün Kırtıllar Mezrası'nda doğdu. 

Babası, Türkmen/Abdal müzik ve özellikle bozlak geleneğinin en güçlü temsilcisi olan Muharrem Ertaş, annesi Kırıkkale'nin Keskin ilçesinin Hacıaliobası Köyü'nden Döne Ertaş'tır. Küçük yaştan itibaren babasıyla gittiği köy düğünlerinde zil ve darbuka çalarak müzikle tanıştı. 

Daha 8 yaşında ailesiyle birlikte Kelismailuşağı Köyü Kırtıllar Mezrası'ndan taşındı, İbikli Köyü'ne yerleşti. 12 yaşındayken annesi Döne'yi kaybetti. Babası ve kardeşleriyle bir süre göçebe bir hayat yaşadı. Babası Muharrem Ertaş, Yozgat'ın Kırıksoku Köyü'nden "Arzu" isminde bir hanımla ikinci evliliğini yaptı ve bir süre o köyde yaşadılar. Daha sonra Yozgat'ın Yerköy ilçesine yerleştiler. Sırasıyla Kırşehir, Çiçekdağı, Yozgat, Yerköy ve ardından iki yıl Kırıkkale'de yaşadılar.

Hiçbir zaman okula gidemedi Neşet Ertaş. Kendi kendine önce keman, sonra cümbüş ve sonrasında da bağlama çalmayı öğrendi. Babası Muharrem Ertaş ile birlikte gittikleri yöre düğünlerinde cümbüş ve keman ile türküler çalıp okudular.

Kaderi 1950'li yılların başında değişti. TRT Ankara Radyosu'nun canlı olarak yayınladığı ve Muzaffer Sarısözen'in yönettiği 'Yurttan Sesler' programında "Geleli Gülmedim Ben Bu Cihana" bozlağını tek başına solo olarak çaldı ve okudu. Bu bozlak ve kattığı yorum Neşet Ertaş'ın adını tüm ülke genelinde duyulmasının önünü açtı.

TRT Ankara Radyosu da Neşet Ertaş'ı unutmadı, ayda 2-3 kez misafir mahalli sanatçı sıfatıyla TRT Ankara Radyosu'nda konuk etmeye devam etti. Bu sayede 5'er 10'a dakikalık solo bantlar yapma fırsatı buldu.

Neşet Ertaş, 1957 yılının sonunda İstanbul'a gitti ve ilk plağı olan "Neden Garip Garip Ötersin Bülbül" türküsünü babasıyla seslendirdi. Anadolu'da halk ozanı olarak tanınmaya başlayan Neşet Ertaş, o tarihten sonra yeni plaklar ve kasetler çıkararak sanat hayatını sürdürdü, İstanbul'da 2 yıl boyunca çalıştıktan sonra Ankara'ya yerleşti ve burada sahne almaya başladı.

Askerliğini tamamladıktan sonra çalıştığı bir gazinoda Leyla isimli bir kızla tanışarak evlendi. Bu evliliğine karşı çıkması nedeniyle babasıyla bir süre küskünlük yaşayan Ertaş'ın eşinden 3 çocuğu dünyaya geldi.

Neşet Ertaş, parmaklarındaki felç nedeniyle 1978 yılında Almanya'ya giderek bir süre burada tedavi gördü, bu nedenle ara verdiği sanat hayatına 2000 yılında İstanbul konseriyle geri döndü.

DEVLET SANATÇISI ÜNVANINI KABUL ETMEDİ

Bozlak ustası Neşet Ertaş, UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında Yaşayan İnsan Hazineleri Türkiye Ulusal Envanteri'ne alınarak "yaşayan insan hazinesi" kabul edildi. Ertaş, Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine teklif edilen "devlet sanatçısı" unvanını ise "Herkes bu devletin sanatçısı" diyerek kabul etmedi.

Türk tiyatrosunda bir çınar daha devrildi Türk tiyatrosunda bir çınar daha devrildi

Türkülerinde ve yazdığı şiirlerde hep "Garip" mahlasını kullanan Neşet Ertaş, "Yalan Dünya", "Vay Vay Dünya", "Kırşehir'in Gülleri", "Neredesin Sen", "Gönül Dağı", "Mühür Gözlüm", "Zülüf Dökülmüş Yüze", "Yaraladı Bu Aşk Beni", "Yolcu", "İki Büyük Nimetim Var", "Hapishanelere Güneş Doğmuyor", "Evvelim Sen oldu, Ahim Sensin", "Seher Vakti", "Aşkın Beni Deli Eyledi", "Deli Boran", "Dertli Yoldaş", "Dinek Dağı" gibi dillerden düşmeyen türküleriyle Anadolu halkının kalbinde taht kurdu.

25 Eylül 2012 tarihinde İzmir'de, kanser illeti nedeniyle tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Devlet adamlarının, iktidarı ve muhalefetiyle tüm siyasilerin, her kesimden ve her görüşten binlerce insanın katılımıyla Kırşehir Ahi Evran Camisi'nde kılınan cenaze namazı sonrası Bağbaşı Mezarlığı'nda vasiyeti üzerine babası Muharrem Ertaş'ın mezarının ayak ucuna defnedildi. 

Mezar taşında "Sakın ol ha insanoğlu, İncitme canı incitme, Her can bir kalp Hakk'a bağlı, İncitme canı incitme, Saygı, sevgi, hoşgürü" yazılıdır.

Editör: Haber Merkezi