Ülkemizde son dönemlerde maalesef çocuk istismarı ve kaçırılması olayları bir hayli gündemde yer almaya başladı.
Minik savunmasız bedenler, Eylül'ün vefatı, Leyla’dan beklenen iyi haberin gelmeyişi ve haberlere yansımayan daha birçoğu…
Hepimizi derinden etkileyen bu acı olayların bir daha yaşanmaması için kendimizce adalet arayışları.
İdam gelsin diyenler, böyleleri hadım edilmeli sesleri, ötanazi ya da bu aralar sosyal medya da rastlar olduğumuz; kızına taciz edeni sokak ortasında hadım eden baba kendi cezasını kendi verdi haberleri. Çocuk istismarı suçuyla mücadele için arayışımız eğitim konusundaki eksikliğimizi tekrar gün yüzüne çıkarttı.
Canımızdan bir parça olan yavrularımızın faili çoğu zaman bir yabancı değil, tanıdık biri, yakın bir aile dostu, bazen bir öğretmen, bazen bir baba, bazen bir dede oluyor. Yanlış okumadınız bir baba öz evladına cinsel istismarda bulunuyor! Haber başlığını okumak bile tüylerimizi ürpertmeye yetiyor.
Peki, hal böyleyken babanızın, dedenizin idam edilmesine razı gelir misiniz? Örf adet deyip konuyu ört bas edip yaygınlaşmasına ayna mı tutarsınız yoksa?
Kuruyan ağacın kurumuş dalını kesip yeşil kalışına aldanmak mı, yoksa temelinde ki toprakla ilgilenip ağacı kurtarmak mı?
Zihniyetleri değiştirmeliyiz!
Çocuklarımıza saygın birer birey gibi davranmayı öğrenmeliyiz. Onların izni olmadan öpmemeli, zorla üstlerini değiştirmeye çalışmamalı izinsiz vücuduna dokunmamalıyız. Bu davranışları tanımalı ve alışkanlık haline getirmiş olmalı ancak bir başkası tarafından tanımadığı bir davranışa maruz kalırsa bundan rahatsız olup tepki vermeyi öğrenmeli.
Peki, çocuklara bunları öğretirken anne ve babaların sorumlulukları neler olmalı;
İyi bir çocuk yetiştirmek için anne babanın "çocuk eğitimi" konusunda gerekli bilgileri edinmeleri artık şarttır. Mahremiyet eğitimi ön sırada gelenlerden, bu konuda kendilerini geliştirmeliler. Unutulmamalıdır ki, çocuklar birer kamera gibi doğdukları andan itibaren öğrenmeye başlıyorlar ve nasıl öğrenirlerse o şekilde büyüyorlar, erkek evlatlarımıza göster amcana oğlum p…ni diyerek bunu normalleştirirken kız evlatlarımıza ne kadar özen gösteriyoruz. Unutmamalıyız ki bizim yetiştirdiğimiz bu erkek evlatlarımıza gelecekte sergileyecekleri tavırların temellerini biz ellerimizle atıyoruz.
‘Eski devirlerin birinde bilge bir devlet başkanı etrafındaki adamlara bir servetiniz olsa neler yapardınız? Diye fikirlerini sorar. Oradakiler hanlar, hamamlar yaptırırım, aşevleri yaptırırım, camiler, kütüphaneler yaptırırım, şeklinde fikirler öne sürerler. Bunları dinleyen o bilge insan bu dediklerinizin hepsi güzel yatırımlar fakat ben olsaydım o serveti insan yetiştirmeye kullanırdım. Çünkü iyi yetişmiş insan olduktan sonra bu dediklerinizin hepsi olur. İdeal insanlar olmadan ise, bunların hiç biri istendiği gibi olmaz der.’
Çocuklar yaşadığı ortamın izlerini taşırlar, bu şekilde de büyürler. Ev ortamında konuşmayı öğrenir ve bunu öğrenirken genellikle kendilerine bir model seçerek onu taklit ederler. Kısacası bir çocuğun yetiştirilmesindeki tüm sorumluluk çevreden, okuldan önce anne ve babaya aittir.
Anne ve babanın sorumluklarını bu şekilde özetlerken diğer çevresel faktörleri de unutmamak lazım. Sırf ışıltılı dünyasında seslerini çıkartmadan oturdukları için ellerine verdiğimiz cep telefonları, tabletler, bilgisayarların etkileri bunları da unutmamak lazım tek bir tuşla ulaşılabilen süzgeçten geçmeyen resimler, videolar, içerikler özenilen hayatlar bunların etkileri hiç düşünülüyor mu? En küçük kısıtlamalarda özgürlüğümüz kısıtlanıyor diye ayağa kalkıyoruz. Kaç kişi çocuklarının sosyal medya hesaplarında neler oluyor, neleri takip ediyor biliyor muyuz? Tabi ki koca bir HAYIR!
Peki ya o çok özenilerek Prime Time zamanlarda önümüze sunulan diziler sigara ve alkolü flü yaparak özendirmemek için göstermemeye uğraşırken, başrollerdeki adamlar kadınlara bağırıp çağırıp vurup tecavüz edip bir kahraman oluyorlar? Niye bunları gösteriyoruz? Konusu ‘’Fatmagül’ün Suçu Ne’’ olan diziyi hepimiz hatırlarız peki ya; bir gece için yüz bin dolar teklif edilen sahne, ‘’İş Eş’’ diye siyasi slogan atan siyasiler, kendilerine emanet edilen yurtlarda o çocuklara istismarda bulunan liyakatsiz yöneticiler, kataloglardan evliliğin reva olduğu cemaatler bunların çocuklar üzerinde ki toplum üzerindeki etkilerini hiç düşündünüz mü?
Psikologlar boşuna terapilerde çocukluğa inmiyor. Bir seri katilin, bir sapığın geçmişini okuduğunuzda yaşadığı travmaların onu bu güne getirdiğini çok rahat gözlemleyebilirsiniz. Sevgisiz büyüyen bireyler yetiştirmeyelim. Çocuğunuza aldığınız kıyafet ya da oyuncak değil onu iyi bir birey yapacak olan, onunla geçirdiğiniz kaliteli zaman ona verdiğiniz sevgi ona gösterdiğiniz özen…
Bu yaşananları normalleştirmek yerine nasıl facianın içinde olduğumuzu fark edip elimizden ne geliyorsa yapmak vakti. Önce tabiî ki kendi kapımızın önünden başlayacağız. Çevrede yaşananlara karşı biraz daha duyarlı olmak, görmezden gelmemek bu konuda büyük önem taşıyor tabi.
Sadece ‘’sevgi’’ tohumlarının yeşerdiği bir ülke olmamız dileğiyle…