Doğa ve insan üzerine yeniden ve farklı açılarla mı düşünmek gerekli acaba?
Doğa ve insanoğlunu nasıl bir gelecek bekliyor?
Aşırı tüketim tutkusu ile geldiğimiz ve geleceğimiz nokta nasıl bir yer? Günümüzde yaşadığımız ekolojik problemlere nasıl çözüm üretebiliyoruz? Bilimi ve teknolojiyi hayatımıza, doğaya nasıl entegre ediyoruz veya ediyor muyuz?
Yaşarken ellerimizle mahvettiğimiz çevreyi nasıl kurtarabileceğiz? Bizleri diğer canlılardan ayıran insan aklı mı tükeniyor, yoksa doğa mı? Bu sorular sizin olduğu kadar benimde beynimi kemiriyor. Bir taraftan doğa kan ağlayarak tükenirken, diğer tarafta doğaya hükmetmeye çalışan insan olmayan varlıkların sahiplik duygusu sorgulanmaya değer.
Aslında olay o kadar basit ki doğa ortak bir yaşam alanıdır. Doğa en kıymetli kazanımdır. Doğada vakit geçirmek istemeyen ya da ne bileyim doğayı arzulamayan insan yoktur bana göre.
Ne güzel söylemiş Goethe: "Doğa, her yaprağında en derin yazılar olan biricik kitaptır" okumasını bilene.
Ne güzel söylemiş Lord Byron: "Tabiat, en şefkatli annedir" kıymet bilene.
Ne güzel söylemiş J.J. Rousseau: "Doğa bizi asla aldatmaz; kendimizi aldatan biziz" aldananlara.
Ne güzel söylemiş Honorede Balzac: "Tabiatın isteklerini anlamazlıktan gelen, cezasını görür" ve bu ceza maalesef tüm insanoğluna kesilir.
Ne güzel söylemiş Karl Detler: "Tabiatın tercümana ihtiyacı yoktur, onun güzelliğini anlamak için, açık bir ruh yeter" ruhu olanlara.
Ne güzel söylemiş Mahathma Gandhi: "Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil" tüketimi, sahiplenme duygusunu, hırsını durduramayanlara.
Ne güzel söylemiş Kızılderili Duwanish Aşiret Reisi Seattle: "Doğa, bize dedelerimizden kalan bir miras değil, torunlarımıza bırakacağımız bir emanettir."