Hem Türkiye'de, hem de Ordu'da geçtiğimiz 10 Ocak günü Çalışan Gazeteciler Günü'ydü. Türkiye'nin 80 ili 972 ilçesinde nasıl kutlandı bilmiyorum, ama Ordu'nun Altınordu ilçesinde nasıl kutlandı, bunu biliyorum.
Ordu Valiliği, Ordu Büyükşehir Belediyesi ile birlikte 10 Ocak günü kahvaltılı bir sabah buluşması tertipledi. Davetler, Ordu'nun 19 ilçesinde görev yapan tüm gazetecilere Valilik Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından yapıldı. Oldukça da yoğun bir katılım vardı. Hatta, katılanlardan bir çoğunu ilk kez gördüm dahi diyebilirim.
Çalışan gazeteci olmadıkları halde, davetliler arasında Ordu'nun medya patronları, medya kuruluşlarının üst düzey yönetici isimleri de vardı. Bu arada tekrar belirteyim, medya patronları ve onların üst düzey yöneticileri 'çalışan gazeteci' değildir. Patronlar işletme sahibi, üst düzey isimleri de sadece yöneticileridir.
Çünkü 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nün ortaya çıkmasının esas sebebi, medya patronları ve onlara bu günün çıkmasına vesile olan asıl aklı veren üst düzey yöneticileridir.
Çalışan Gazeteciler Günü, gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için 1961 yılından bugüne 10 Ocak günü düzenlenen ve sadece Türkiye'ye özgü bir kutlama günüdür. Sadece Türkiye'ye özgü diyorum; çünkü Ordu'da bazı siyasi ve kamu görevlilerinin 'Dünya Çalışan Gazeteciler Günü' dediklerini de kulaklarımla duydum.
Yok öyle bir şey...
Bu gün, ilk kez 1961-1971 arasında 'Çalışan Gazeteciler Bayramı' adıyla kutlandı. Bilinen adıyla 12 Mart Muhtırası'nın ardından ülkede gazetecilerin bazı haklarının geri alınması üzerine kutlama gününün adı, '10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü' olarak değiştirildi. Bu haklar da, bütün gazetecilerin bildiğini varsaydığım bir dönemin o ünlü '212 Sayılı Kanunu'dur.
Bu kanun, gazeteciler ile işverenler arasındaki iş sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması, sözleşmelere işin türü, mahiyeti ve ücret miktarı ve ücret artışının yazılması gibi gazetecilerin sosyal, yasal ve özlük haklarını belirleyen hükümleri içerir.
Bakın, gazetecilik tarihinde '9 Patron Olayı' olarak bilinir.
Bu yasayı kabul etmeyen Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet, Dünya, Akşam, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah gazetelerinin 9 patronu, 212 sayılı yasanın mesleki sakıncalar doğuracağını iddia ederek ortak bir bildiri hazırladılar. Bu bildiriyle birlikte de gazetelerini de 3 gün kapadıklarını duyurdular. Haliyle gazeteciler de işsiz kaldı.
İşte o yüzden 'Dokuz Patron Olayı' olarak Türk basın tarihine geçen bu gelişme üzerine çalışan gazeteciler, patronlarının boykotu süresince 'Basın' adıyla yeni bir gazete çıkardılar. Basın Gazetesi, 11 Ocak günü yayına başladı ve 3 gün süren patron boykotu boyunca da yayınlandı. Çalışan Gazeteciler Günü, bu olayın bir sonucu olarak ortaya çıktı, önce 'Çalışan Gazeteciler Bayramı' oldu, 1971'den sonra da 'Çalışan Gazeteciler Günü' halini aldı.
O yüzden Ordu'daki kutlamaları iki türlü eleştiriyorum. İlki kusura bakmasınlar, ama Ordu'nun tüm devlet ricali gerçek çalışan gazetecileri her zaman yaptıkları gibi en arka sıralara attı. Kendileri de medya patronlarıyla, medyanın üst düzey yöneticileriyle sadece masa buluşması yaptı. Buluşma sonunda da, arka sıralara atılan gerçek çalışan gazetecilere 'Gününüz kutlu olsun' demekle yetindiler.
İkincisi de kimse çalışan gazetecilerin sosyal, yasal ve özlük hakları nedir? Yeterli midir? Yeterli olması için ne yapılmalı? Nasıl takviye edilmelidir? Kimse tek bir laf, tek bir kelam etmedi.
Etmedi; galiba bilmiyorlardı.
Garip değil mi?