Kur, Enflasyon ve Stokçuluk...
Bugünlerde en çok konuştuğumuz konuların başında geliyor.
Dolar/Euro'yu tutmak mümkün değil. Bir bakıyorsunuz, dolar 14.30. Biraz sonra bakıyorsunuz 15 TL sınırına dayanmış, keza Euro da aynı şekilde.
Merkez Bankası'nın artan kurlar karşısında 4'üncü ve son müdahalesinin her ne kadar resmi olmasa da, ekonomistlerin tarifiyle 2.5 milyar dolar olduğu söyleniyor. Ancak görünen o ki; bu da çok fazla bir işe yaramadı. Ancak bu gidişle Dolar 15 TL'yi, Euro da 17 TL seviyelerini öyle veya böyle, o şekilde veya bu şekilde görecek gibi görünüyor.
Peki ne oluyor? Neler oluyor?
Neden döviz kurları bu kadar yükseliyor?
İşte bu tamamen bizim ülke ekonomimizle ilgili. Döviz arzı ve döviz talebi bu dengeleri oluşturuyor. Yani öyle sanıldığı gibi dış güç, dış mihraklar falan değil. Bu tamamen bizim ülkemizdeki ekonominin terazisiyle alakalı bir durum.
En büyük sebebi, 81 milyonluk Türkiye. Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın Türk Lirası ile ilgili düşük faizdeki ısrarı, bu konuda faizi düşüreceğim söylemlerini her fırsatta yenilemesi, kimse kusura bakmasın Sayın Bakan Nureddin Nebati'nin, Habertürk Yazarı Sevilay Yalman'a yaptığı açıklamada olduğu gibi "Bitersek hep beraber biteceğiz" söylemleri, maalesef elinde sermayesi veya birikimi olanları tedirgin ediyor ve istemdışı da olsa harekete geçiriyor.
Şunu kabul etmek lazım. Türk ekonomisinin önemli bir bölümü, maalesef faiz lobisiyle işliyor.
Sanki Ordu'da yok mu? Varolduğunu herkes biliyor!
Çıkıp ben şimdi isim isim mi şunlar şunlar mı diyeyim? Gerçek olduğu halde anında soluğu adliyede alır, bize iftira atıyor itibarımızı zedeliyor derler. Ordu'da herkes kimin gerçek alın teriyle, kimin faizcilikle, stokçulukla para kazanıp zengin olduğunu çok iyi biliyor. Mesela fındık tüccarlarından faizle para olan üreticiler yok mu sanki?
Ancak gelelim biz esas konuya.
Türk Milleti'nin geleneksel bir alışkanlığı vardır. Yokluğu, yoksulluğu yaşamış bir millet olarak genel alışkanlık yastık altı birikimdir.
Peki ne denir buna? Kefen parası...
İnsanların da öyle veya böyle bir şekilde kazandıkları, elde ettikleri birikimlerini değerlendirmek, paralarından para kazanmak istemeleri çok normaldir. Türkiye'nin en zengini de böyle yapıyor, en yoksulu aynını yapıyor.
Bizim atalarımızın kullandığı bir söz var. Derler ki; para parayı çeker. Dünya'nın neresinde olursanız olun, evet para her zaman parayı çeker. Bugün az olan az, çok olan çok kazanıyor. Bir holding patronu çıkıp da demiyor ki; ben ülkem için fedakarlık yapıyorum. Azdan az, çoktan çok gitsin!
Böyle birşey var mı? Bu sadece dizilerdeki mafya karakterlerinin kestiği racondan ibaret...
Düşük faiz, yüksek kur politikası, politik bir karardır. İnsanlar TL birikimlerinin enflasyona veya faize yenik düşmemesi için elindeki kıymeti döviz veya altına çevirmeye devam edecek. Haliyle altın ve döviz kurları da yükselmeye devam edecek.
Peki bu konu bu kadar mı masum?
Elbette hayır. Arada spekülasyon yapanlar yok mu? Elbette var. Arada, sırf Hükümet zora, dara düşsün diye düşünen fırsatçılar yok mu? Elbette var, ama dövizin önü açık Türk Lirası'nın önü kapalı olduğu sürece yüksek kurlara alışkın olmamız lazım.
Bakın bugün özellikle de muhalefetin istediği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan eğer çıkıp derse ki; konuşulduğu gibi ekonomik bir OHAL ilan etmiyoruz. 2022'de erken genel seçime gidiyoruz.
Çok açık birşey söyleyeyim...
Eğer bu Dolar 10 TL'ye, Euro 12 TL'ye düşmezse ben de daha gazetecilik yapmam, buralarda yazıp çizmem. Çünkü yaşanan gerçek bir ekonomik kriz değil, alınan politik kararların da etkisiyle gerçekdışı bir ekonomik kaos çıkarma çabasından ibaret.
Peki TL faizi artarsa döviz kuru düşer mi?
Bu çok kritik bir soru. Kısa vadede öyle büyük bir beklenti oluşturmasını beklemek biraz zor. Çünkü insanlar en az yılın ilk 6 ayını önce izleyecek ve takip edecek. Sonra harekete geçecek. Çünkü Dolar 15 TL'den bir anda pat diye 8-10 TL'ye düşmeyecek. Dolayısıyla ikinci altı ayı da takip edecekler. Sonra baktılar ki, terazinin dengesi bozulmuyor. Bu kez tedbirli olarak yavaş yavaş dövizleri bozdurup, Türk Lirası'na çevirecekler. Haliyle piyasaya giriş yapması nedeniyle Dolar/Euro kurlarında bir gerileme yaşanacak.
Ekonomist değilim, iktisatçı değilim ama insan düşünmeden de edemiyor. Bakın bugün, sadece 2 milyon 200 bin nüfuslu ve 17 bin 800 kilometrekarelik bir ülke olan Kuveyt'in Dinar'ı, Dünya'nın en değerli parası.
Bir Kuveyt Modeli uygulanıyor ve bu sayede 1 Kuveyt Dinarı, tam 47 TL'ye denk geliyor. Nasıl oluyor bu?
Dünya'nın en büyük petrol ihracatçılarından biri olan Kuveyt, ülke yönetiminde farklı bir ekonomik strateji izliyor. Kim petrol almak isterse, orada Dolar, Euro, Türk Lirası geçmiyor. Çünkü satışını sadece Kuveyt Dinarı'yla yapıyor. Haliyle Kuveyt'ten petrol almak isteyen, önce Kuveyt Dinarı alıyor, sonra da o parayla petrol alabiliyor. Haliyle Kuveyt Dinarı Dünya'nın en kıymetli parası oluveriyor.
Sadece petrol değil; uçak, uzay araçları, organik kimyasallar, plastik, demir-çelik, değerli taş ve metaller, bilgisayar malzemeleri, alüminyum, bakır, tuz, kükürt, çimento hepsini Kuveyt Dinarı ile satıyor.
Peki Türkiye bu ekonomik modeli uygulayabilir mi?
Tamam Kuveyt gibi petrol zengini değiliz, ama yerli ve millilik için buna dair bir adım atılabilir mi? Mesala Dünya'nın gözü Türkiye'nin ürettiği yerli ve milli insanlı-insansız hava araçlarında. Madem yerli. O zaman satışı da Kuveyt modeliyle yapılsa? Mesela desinler ki; bizim silahlarımızı satın almak istiyorsanız, kendi paranızla önce bizim paramızı satın almalısınız.
Mesela fındık. Almanlar, İtalyanlar, Fransızlar Ordu'nun, Karadeniz'in fındığını ithal ediyor. Almanlar 472, İtalyanlar 388, Fransızlar 150 milyon dolar ödemiş Türk fındığı için. Şimdi ihracatçılar, sanayiciler ayağa kalkacak, olur mu canım öyle şey! Bizi mi batıcaksınız derler ki; evet derler. Eğer bu yabancı ithalatçı firmalara denseydi ki; Türkiye'den fındık almak istiyorsanız önce kendi paranızı Türk Lirası'na çevireceksiniz. Türk Lirası karşılığında fındık alacaksınız!
Görün bakın, neler oluyor!
Tabi bu fındık lobisinin de işine gelmez, o da ayrı bir mesele.
Herşey bir kenara Kuveyt modeli Türkiye ekonomisine ne kazandırır? İşte o da yetkililerin, etkililerin bileceği bir iş...