Finans kesimindeki sorunların, reel ekonomiyi etkilediğini görüyoruz.

Kur artışları ekonomiye gecikme ile yansıyor. Gecikme 45 gün ile 3 ay arasında değişiyor. Piyasadaki güvensizlik, yansıma zamanını kısaltıyor. Üreticiler ve satıcılar, kur artışından gelen farkı fiyatlara yansıttı. Fiyatlar en az yüzde elli yükseldi.

Artan fiyatlar karşısında, sabit gelirliler kendini fakir hissetmeye başladı. Alış-veriş yaparken dikkatimi çekti.Vatandaşın market arabasına bakıyorum. Çok seçici davrandıkları gözle görülüyor.

Geliri azalan vatandaş, siyasi otoriteyi sorumlu tutuyor. Sıkıntı, tahmin edilenden büyük. Zira, paralı ekonomide geçim gelir ile mümkün. Artan fiyatlar karşısında, geliri azalan büyük halk kitleleri siyasi olaylara daha hassas gözle bakıyor.

Herkesin dilinde 500 milyon dolarlık uçak. Bağış dahi olsa, vatandaş "uygun" görmüyor. Sebebi, insanların çarşı ve pazarda kendini fakir hissetmesinden kaynaklanıyor.

Vatandaş "ekonomik sıkıntı içerisindeyken" yöneticilerin "lüks tüketim yapmaları" kabul görmüyor. Sıkıntıda ve refahta birlikte hareket edilsin istiyor.

En makul olanın gözünde dahi "nefret hissi" saklanmıyor. 16. Yüzyıl yazarlarından Niccolo Machiavelli "Prens, asla nefret edilen birine dönüşmemeli. Nefret edilen Prens halkını idare edemez" diyordu.

Türkiye tarihi olaylar yaşıyor. Bir tarafta, fakirleşmiş milyonlarca insan var. Diğer tarafta, lüks ve refah içerisinde yaşamayı tercih eden yöneticiler ve onların yandaşları var. Zıtlaşma ve kutuplaşma giderek daha aşikar hale geliyor.

Ünlü Fransız yazar Maurice Duverger'in "her toplum layık olduğu yöneticiler ile yönetilir" sözü doğruluğunu koruyor.