Memlekette yok seçimdi, yok geçimdi, yok kiraydı, açtı-toktu, işsizdi, yoksuldu dertleri bitti, el atılacak sadece olta balıkçıları mı kaldı?

Öyle mi? 

Neden böyle söyledim?

KTÜ Orman Fakültesi'nden Yaban Hayatı Ekolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Mehmet Kocabaş hocamız, sürdürülebilir kıyı ve olta balıkçılığı için demiş ki: 

"Olta balıkçısı ne kadar balık yakaladı? Ne tuttu, denetleyen yok. İstinye kıyılarında, İzmir'de falan denizin kıyılarında olta balıkçısı, balığı yakalayıp satıyor. Olta balıkçılığı Dünya genelinde para ödenerek yapılıyor. Neden bizde de olmasın. Neden bedava olsun?" 

demiş...

Şimdi Sevgili Hocam...

İnanın bu konuyu sizinle enine-boyuna sabaha kadar tartışabilirim. Baştan söyleyeyim kendimden o kadar çok eminim ki; akademisyensiniz, ama inanın haksız çıkarsınız.

Yahu ne yaptı size oltayla balık tutan bu adamlar?

Ben de bir olta balıkçısıyım.

4.25'lik 3 parça surf kamışlarımı alıyorum. Üzerine 8-10 binlik surf makinemi takıyorum. Aracıma biniyorum. Alıyorum boru kurdu, sülünez, madya, yengeç, karides, fleto balık; o an ne varsa yem. Gidiyorum deniz kenarına, açıyorum olta takımlarımı. Ya nasip deyip, atıyorum oltamı. 

Sonra bekle babam, bekle.  

Yemli, tek veya çift kancalı takımlarla anlayacağınız surf casting avcılığı yapıyorum. 

Yeri geliyor, incecik 2.5-3 metrelik kamışlarla da spin avcılığı yapıyorum.

191223_4c_yazı

Buradaki esas meselem, zaten balık tutmak değil. 

Günün biriken stres ve psikolojik yorgunluğunu kahvehane, meyhane, birahane, cafe, lokal gibi yerlerde atmak yerine, deniz kenarında atabilmek. 

Hobidir, doğa sporudur en nihayetinde bu. 

Büyük balık geldi, alıkoyarız, küçük balık geldi geri salarız. 

Her iki sonuca da ya çok şükür, ya da nasip deriz. Hatta çoğu gün veya akşam da, geriye eli boş döneriz. 

Karadeniz; bir Ege, bir Marmara, bir Akdeniz kadar balık ceşitliliği anlamında öyle bol bereketli bir deniz değil.

Misal...

Akdeniz'de akya veya bilinen adıyla kuzu var. Oltayla avlanabiliyor. Karadeniz'de var mı? Yok.

Çupra var mı? 

Sinarit, Mercan, Trança var mı? Kofana, Kolyoz, Orkinos var mı? 

Yok...

Ne var Karadeniz'de?

Hamsi, İstavrit, Mezgit, Tekir, Barbun, Lüfer, Palamut, Kalkan, Pisi, Çaça, Eşkina, Karagöz, Zargana, Minekop, Levrek.  

Peki biz oltayla ne avlamaya çalışırız?

Varsa en başta levrek, varsa minekop, varsa eşkina, karagöz. Varsa lüfer. 

Allah aşkına, oltayla tutulan balık, hiç balık neslini tehlikeye sokar mı? Acaba nasıl bir içgüdü, nasıl bir dürtü böyle bir açıklama yapmaya itti? 

Ne yani? Balık nesli için en büyük tehlike şimdi olta balıkçısı mı? 

Bakın memlekette dip trolcüleri var. Gırgır avcıları var. 

6-7 metrelik teknelerle olta atılabilecek seviyelere metrelerce uzunlukta veya derinlikte ağ atıp, çekenler var. Deniz kenarına zehirli atıklarını bırakan sanayi kuruluşları var. Yasak olmasına rağmen geceleri lazerle, ışıkla avlanan zıpkıncılar var. O büyük balıkçı teknelerinde kullanılan 'sonar' cihazlarını ise hiç söylemiyorum! 

Balığın inine kadar giriyor bu zıpkıncılar. Ortalığı darmadağın edip gidiyorlar.

Asıl bunları denetleyen var mı? 

Ben size çok basit bir örnek vereyim.

Adres, Ordu'nun Perşembe ilçesine bağlı Çaytepe Mahallesi kıyıları. Hemen hemen her 2-3 gecede bir yanyana duran 3-4 dev gırgır teknesi, sanki deniz ortasında bir ada varmış da, o adada da yaşam varmış da dercesine bütün spotlarını, ışıklarını yakar olduğu yerde tepinip durur. 

Zannedersiniz ki, balık avlar.

Hayır.

4-5 metreye, bilemedik 8-10 metreye o milyonluk ağlarını atarlar. Ondan sonra da dibe takarlar, kurtaracağım diye de 15 günlük mazotlarını bir iki saatte harcayıp tepinip dururlar. 

Ben çok gördüm.

Yason Burnu ve civarında inanın çok gördüm. 

Kıyıdan, bizim olta attığımız 80-100 metre mesafeye, 300-400 metre önümüze 7-8 metre derinlikteki meralara, 10-15 metrelik, hatta 30-40 metrelik büyük balıkçı tekneleri tonlarca ağırlıktaki ağlarını atıyorlar.

Maksat ne?

Bir; daha az yakıt harcamak. İki, daha az zaman harcamak. Üç, daha az emek harcamak. Kıyıdan bolca iri ufak ne varsa ağı doldurmak.  

Başka nasıl bir amaçları olabilir?

Yoksa bir oltacı, kıyıdan açığa en fazla kaç metre olta sallayabilir ki? 

İnanın, benim seviyemdeki bir olta balıkçısı en fazla 80-100 metre. Hadi biraz da çaba harcadım; en fazla 150-160 metre.  

Yahu adamlar, bizim kafa aydınlatma lambalarımızı görüyor. Burada balıkçı varsa balık vardır deyip, göz göre göre olta takımımızın üstüne ağ atıyorlar. Toplarken de, bizde ne var ne yok alıp gidiyorlar.

Şimdi bu yasal mı?

Balık nesli için bunların yaptıkları tehlike değil mi?

Bakın sanayi tesisleri var. Adam siyanürle maden çıkarıyor. Zehirli atıkları sözde depoluyor. Bir sel oluyor, hop olduğu gibi herşey denizde. 

Bu olta balıkçısından daha mı az tehlikeli?

Deniz kıyısında sanayi tesisi var. Biriktiyor zehirli-zehirsiz tüm atıklarını. Tanker tutup, imhaya mı gönderecek? Ne gerek var? Sal gitsin denize. Bakır-Kurşun-Çinko tesisleri var. Bunların zehirli atık havuzları var. Sel olduğunda bu havuzlardaki atıklar önce derelere, ırmaklara, oradan da denize gidiyor.

Bu balık nesli için tehlike değil mi?

Su ürünleri ticareti yapanlar var. Hani plajların tam karşısındaki demir yığınları içinde tutulan kafes balıkları. Onlara atılan yemler kimsayal içermiyor mu? 

Bu balık nesli için tehlike değil mi?

Geçtim bütün bunları. 

Ben bir akademisyenden şunu duymak isterdim.

Efendim ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili, ama Türkiye'de balık çeşit ve popülasyonu her geçen gün azalıyor. Neden komşu Bulgaristan kıyılarında, Yunanistan kıyılarında, daha ötede Romanya kıyılarında, daha da ötede Adriyatik'te Arnavutluk, Karadağ, Hırvatistan'da, taa Cebelitarık'a kadar İtalya, İspanya kıyılarında balık çok da; Türkiye kıyılarında neden az?

Çünkü buralarda büyük balıkçı takımlarının avlanma derinliği en az 40 metre. 39 metre derinlikte eğer kıyı veya sahil güvenliğine yakalanırsanız, vay halinize. 

Peki bizde avlanma derinliği ne? 

24-25 metre.

Avlananlar hangi derinlikte? 

8-10, bilemedin 15-20 metrede.

Türkiye'de de avlanma derinliği en az 40 metreye çıkarılmalı. Çünkü Güneş ışığı denizde 30-40 metre derinliğe kadar inebiliyor. Bu da deniz bitkilerinin yaşamasına, çoğalmasına olanak sağlıyor. Balıklar da buralarda beslenip, üreyebiliyorlar. Türkiye'de de avlanma derinliği 40 metreye çıkarılmalı demiş olsaydınız, inanın balık nesli için çok daha iyi bir çağrı yapmış olurdunuz.

Yoksa, oltayla tutulan tek tük balıkla, denizdeki balık nesli tükenmez sevgili hocam. 

Ya sizi kandırmışlar, ya da bile isteye söylediniz. 

GELELİM GÜLYALI'YA...

Hazır konuya değinmişken...

Ordu'nun Gülyalı ilçesinde bulunan eski adıyla Çikolata Park, yeni konsept adıyla Marino Port civarında olta balıkçılığı yapmak neden yasak acaba?

Yazın plajda denize girmek serbest. Konser düzenlemek, konsere gitmek serbest. Uçurtma uçurmak serbest. Futbol, basketbol, voleybol oynamak serbest.

Kanoya binmek, rafting bota binmek, kürek çekmek, yelkenli, rüzgar sörfü serbest.

Çadır kurmak serbest. Karavanla konaklama serbest. Tesislerde çay-kahve içmek, kafede oturmak serbest.

Parkta oturmak serbest, el sanatları serbest. Alışveriş yapmak, tur otobüslerinin gelmesi konaklaması, duraklaması serbest. Her türlü alkollü-alkolsüz içeçeğini alanın oturması, vakit geçirmesi serbest.

Sabah sporu, yürümek, koşmak, bisiklete binmek scooter kullanmak serbest.

Neden oltayla balık tutmak yasak?

Özel güvenlik bölgesi değil. Askeri alan değil. Halka açık alan.

Ha bakın şöyle düşünülebilir. Efendim Ordu Büyükşehir Belediyesi oraya yatırım yapmıştır. Tesisler açmıştır. Hal böyleyken, "Olta balıkçılığı Dünya genelinde para ödenerek yapılıyor. Neden bizde de olmasın. Neden bedava olsun?" diyen Prof.Mehmet Kocabaş hocama bu konuda hak verebilirim. 

Olta balıkçılığı mı yapacaksınız? Girişte kimlik bilgilerinizi kayıt altına aldırır, ücretini öder gider balığınızı tutarsınız, ama bunu tüm kıyılar için yapamazsınız.

Eğer yetkililer, etkililer bunu okur veya duyarsa umarım mantıklı bir çözüm sunar, bir yanıt verir. 

Kalın sağlıcakla...